• Hilal Tayfun
  • Ana sayfa

Category Archives: Yaşama dair

Lübbey’in sesi

03 Çarşamba Oca 2018

Posted by patliycan in Yaşama dair

≈ 7 Yorum

Etiketler

Lübbey, Lübbey köyü, Mehmet amca, Memduha teyze, Yaşama dair, İzmir köyleri

Yollarda  ve yolcu olma halinde olmak istediğim anlardan birindeyim.İşte o anlarda köy ziyaretlerini yapmak ,ruhumu dengelemek ve kendime hatırlatmalar yapmak adına yolculuklarım vardır . Aynı zamanda en çok kendime yolculuk yaptığım anlardır .Yeme içme kısmını boşverin o kısmı tavsiye eden bir dünya yazılar var ben etmeyeceğim. Ben böyle anlarda değil öneride bulunmak yemek yiyecek halde olamıyorum.Fotoğraf çekerken çok utandığımı biliyorum sadece birde bu hissettiklerimi size aktarmam gerektiğini .İşte böyle anlardan birinde Lübbey köyü karşıma çıktı.

Lübbey ;İzmir ilimizin Ödemiş ilçesine bağlı 130 haneli Türkmen köyü.Bozdağların eteğinde 7 sakinli  köyün neredeyse tamamı boşaltılmış olmasına rağmen diğer tarafta harıl harıl işleyen kamyonlar asfalt yapımı için taşıma yapıyorlar . Kafam karışıyor bir anda  civardaki köyler yıkık harap ama muntazam bir asfalt çalışması yapılıyor . Anlıyorum ki devletin bir planı var bilmediğimiz .İzmir’in diğer köyleri kalkınıyorken yayla kısımları neden bu kadar bakımsız kalmış anlamlandıramıyorum. Etrafım  yaşını ele vermeyen  ağaçlar ile donanmış .Kış ortasında da bazen güneşin ansızın açtığı olur ya işte bugün o günlerden biri. Parıldayan kış güneşine rağmen havanın soğukluğu ,köy meydanının sahipsizliği ve başıboş çeşme… 

Kim olduğumu neden geldiğimi anlamaya çalışan birileri yürüyor  bana doğru ve çeşme başında buluşuyoruz bir anda.Şöyle bir bakınıp etrafıma selamımı veriyorum. Şaşkın gözler üzerimde ne aradığımı soruyorlar bende onlara  bir bardak sıcak çay içebileceğimin mümkün olabileceğini soruyorum. Yaşam mücadelesi veren sakinler gülümseyerek hiç tereddüt etmeden davet ediyorlar .Çay aslında bahane onları tanımayı,yaşadıkları ortamı görmek için yanıp tutuşuyorum. Dinlemem gereken hikayeler , almam gereken derslerim olduğunu biliyorum o kadar net ki hissediyorum , kalbim çarpıyor , ellerim üşüyor . Köyün ilk şokunu atlattıktan sonra yürümeye başlıyoruz .

Evin merdivenlerinden çıkarken anlıyorsunuz ki her an yıkılabilecek durumdalar . Adımlarımı usulca atarak duvarları isten simsiyah olan  bir odaya giriyorum. Bir soba , bir yatak , naylon ile kapatılmış pencere hepsi bu …Memduha teyzenin evi ,70 yaşlarında ömrü bu odada geçmiş hasta olduğu babasına bakabilmek için hiç evlenmemiş . Yüzünde çok belirgin etten beni var , yüzündeki her bir  çizgilerin derinliği benim içimi yaraladı.Sobanın üzerindeki demlenen çayımızdan yudumlarken konuşmaya devam ediyoruz.Başkasının oturduğu yere oturmaktan bile huylanan benden eser kalmamış sefalet içindeki bu odada başka bir ben ile buluşmuştum. Ne içtiğim çayın bardağının temizliğini , ne nefes aldığım odanın havasını hiç böyle yaşamamıştım.

Bu hayatı benimseyip bir parçası olmak istesem ,köy halkının duygularının ne kadarını paylaşabilirim bilemem ?

İnsanın hayallerinin bir sonu olmadığı gibi hayal kırıklıklarının da bir sonu olmuyormuş onu öğrendim tam o anda.

Geçmiş zamanların derin izlerini taşıyan bu köy de  gerçek ve sanal arasındaki sınırı anlamayı denedim … sınırın bazen bir yüzünde kaldım , bazen ötesinde . Benim gördüklerimin ne kadarını başkaları da gördü bilemem . Dinlediklerimin ve hissettiklerimin ne kadarını yazdıklarıma aktardığımı ise kimse bilemez.

Görmesini ve bakmasını bilenlere hayat ne verir ki ?

Öykülerden başka ne verebilir ? 

Yüzlerce yıldır köylülerle ortak bir yaşam paylaşılmış . Savaşı ,barışı, bereketi , kıtlığı , doğumu ve ölümü onlarda tatmış .

Lübbey deki evler arka arkaya sıralanmışlar vadinin her iki tarafına hakim olmak için . Her evin ayrı bir hüznü , ayrı bir haraplığı var .Zamanında birileri sabırlı elleriyle taşlara tek tek biçim verirken , birileri ahşabın ruhunu yerleştirmişler ancak yüzyıllarca ayakta kaldıktan sonra kimsesizliğine terkedilmiş yetim bırakılmışlar . Bir zamanlar zeybeklerin sığınağı olarak bilinen bu köy şimdilerde cinli köy diye adı çıkarılmış ,hayalet köy ,kartal yuvası,satılık köy diye bahsediyorlarmış. Gerilim filmlerine sahne olmakta. Köy halkının cebine sıkıştırılan üç beş kuruşla diledikleri herşeyi yapabileceğini zanneden medyacıların arada bir uğradığı yer.

Evlerin tamamı zümrüdü anka kuşu gibi küllerinden yeniden doğmayı bekliyor . 

Köyde hüküm süren koku ise kocaman bir fakirlik ve acı …

Peki ya herşeye rağmen  gülümsemelerini hiç unutmayacağım insanlar. 

Bir ezan sesinden bile mahrum Lübbey. 

Oysa köylerde okunan sabah ezanının tadı ne başkadır . Bırakın ezan sesini caminin içindeki el sanatlarını  koruyacak  ve restore edecek eller hala buraya değmemiş . Köylüler der ki satılacakmış köyümüz , tek isteğimiz bizim topraklarımızı yabancılara satmasınlar diye yalvarışı hala kulaklarımda . 3 haftadır elektrikleri kesik olmasına rağmen yeterki biz faturamızı ödeyelim elektrik versinler diyen Mehmet amca  ”Karıncanın bile sahibi var ”diyor. Yemek yedirecek durumları olmadığı için ”sizi rezil ettim aç gönderiyorum ” diyen Memduha teyzenin üzüntüsü ve mahcubiyeti unutulacak gibi değil , lastik ayakkabıları , sökük hırkasını hafızama kazıdım .Bu satırlar geç kalınmış satırlarımdır. Geçen gün öğrendim Memduha teyzem Allahın rahmetine kavuşmuş… o gün bugündür paylaşmazsam içimde yük olacağını düşündüm.

En büyük yük yardım edemediklerimizi sevmekte  yatıyor sanırım,sevecek hiç kimsemiz olmamasında değil…

Olurda bir gün sizlerde kendinizle buluşmak isterseniz belki yolunuzu Lübbey’e çevirir kalan bir kaç insana hatırlarını sorar ,  bir bardak gönülden verilmiş çaylarını yudumlarsınız . Dileğim üçüncü sayfa gazete haberlerinden  daha ileri gündem oluşturulur ,devletimiz elini uzatır Lübbey ve onun gibi daha bilmediğimiz nice  köylerimize.Bana göre koruma altına alınması gereken köylerimizden sadece bir tanesi. Sakinleri yaşamları boyunca koruyacaklarını ve terk etmeyeceklerini söylerken  son satırlarımda benim size söyleyeceğim ise … Koruma altına alınması gerektiğinin bilincine varmamız umudu ile.

Sevgi ile kalın !

 

Acısıyla , tatlısıyla …bir küçük güğümle çıktım yola.

12 Pazartesi Ara 2016

Posted by patliycan in Yaşama dair

≈ 4 Yorum

Etiketler

özlem, Bir küçük güğüm, hayaller, kış, soba, yakarış

img_2050
Yazmadığım zamanlarda , o süreleri hissiz mi geçiriyorum ne ? Aylar varki şuraya bir iki satır yazamadım. Ara ara kafamda kelimelerim ve içimdeki seslerimle dans ediyorum . Yoğunluk ve günlük rutinde kaybediyorum kendimi .Yarına hazırlanmam gereken sınavıma inat yazmalıyım ,biliyorum iyi gelecek bana . Küçük bir dertleşme belkide sıcak bir sohbet . Kiminize göre pesimistlik ,kiminize göre boş sözler. Siz karar verin kimin umurunda …ben yazamadım diye  kızıyorum kendime . Bu ülkede hep bir gündem var sıcak ve kanlı , buz gibi içimizi soğutan ama şu varki böyle anlarda duygularımız acı ile beraber daha hızlı harekete geçiyor. Acılardan beslenen birisi değilim ama o acıları da göz ardı etmek mümkün mü . Mümkün mü anne feryatlarını duymamak , mümkün mü babaların konuşurken boğazında düğümlenen yakarışlarını görmemek .

img_1830

img_2282

Malum kış mevsimini yaşıyoruz ama henüz kar yok , keşke olsa. Sevemiyorum o zaman bu mevsimi . Gri gökyüzünü ,puslu yağan yağmuru. Mum ışığına sığınmak istiyorum böyle vakitlerde belki de bir sobanın sıcaklığına. Anne kucağına , veya kucağıma aldığım yavrularıma özlem duyuyorum. Kar olsa ,yağsa lapa lapa griliklere inat içimizi aydınlatsa . Örtse tüm pislikleri , kanları çocuksu bir heyecan kaplasa içimizi. İki şey varsa ben varım o kışa . Kar ve soba …Şömine dediğinizi duyar gibiyim yok o değil onun duygusu da daha başka . Sevgiliyle , dost ile , sohbet ile . Ben sobaya dönmek istiyorum şimdilik. Kalorifer ile kışı geçirmek tat vermiyor bana.Oldum olası sevemedim . Boğazımızı kurutan o sıcaklık hep itici geldi bana. Ne zaman ki hayatımıza girdi soba çok kıymetli , özlenen oldu .Anladım ki zahmet vermeden elde edilen her duygu , his eksik kalmakta. Sobanın annemi ne kadar yorduğunu unutmuş değilim . Bizleri ısıtabilmek için o kovayı nasıl zahmetle taşıdığını. Kış gelmeden kapıya yığılan tonlarca odun ve kömürü taşıyarak düzgün bir şekilde hizaya getirerek nasıl yerleştirdiğimi unutmuş değilim. Farkettim ki hatıralarımı o kar beyazı kışlara ve o karın üzerindeki isli ayak izlerine parsellemişim.Borusunda ilk okula giderken taktığımız yakalarımızın kuruyuşunu , ucundan damlayan suların sobanın üzerinde zıplayarak dans ederken çıkartttığı sesleri hala kulaklarımda.Tıpkı sobanın içinde yanan odunların çıtırtıları gibi. Üzerinde kızarttığımız ekmeğin kokusunu ,tereyağının üzerinde erirken aktığı anda ne çok heyecanlandığımı unutmuş değilim.Ekmeğin fazla kızaran yerlerini anneannemin bıçakla kazırken ki çıkarttığı seslerde kulaklarımda. Kaç bin defa çay demlenmiştir tavşan kanı .Ihlamur da  bir tercih olmuştur hasta olmayalım diye tüm odaya kokusunu yayarken. Gaz tasarrufu için mi yoksa lezzeti için mi anlayamazdım o zamanlar üzerinde pişen yemekleri . Açardım usulca  kapağını koklardım derin derin , midemde beliren açlık sinyalleri ile.

img_4479

img_6819

Peki üzerinde kaynayan bakır güğüme ne demeli ? Kulpundan tutarken yün kazaklarımızın kollarını çekiştirdiğim anlara .Meğer ne duygu barındırırmış kalaylı gövdesinde. Sonralarını da unutmuyorum bakırların eskicilere verilerek yerine renkli plastiklerin nasıl tercih edildiğini . Biliyorum bir çoğunuz  aşinasınız bu söylediklerime .O gün bugündür plastik bir hayat yaşıyoruz sanki. Suni ve soğuk kimi zaman buz gibiyiz. Özlenen anlara bıraktığımız iki damla gözyaşı bir nebze olsun hala var olduğumuzu hatırlatmakta ısrarlı. Kestane pişirmek istiyorum , pişiriyorum da ama gel gör ki bıraktım sobanın üzerindeki pişen kestanelerin lezzetini bulabilmeyi. Çin kestanesi mi yerli kestane mi diye alınan kestanelerdeki tatsız şüpheleri bırakamıyorum .Kentlere , büyük şehirlere sıkıştırdık yaşamlarımızı , duygularımızı. Sığabildik mi ?kendi içimize sığamıyorken. Her yer dar geliyor . Köy özlemleri ile yanıp tutuşuyoruz artık . Var olan köylere bir kaç günlük tatil sıkıştırıyoruz hepsi bu dönerken aklımızı da oralarda , uzaklarda bırakarak . Hoş köylerimize de sahip çıkamıyoruz ya . Avrupalı insanlar ile istemeden yine mukayese ediyorum kendimizi . Biz hangi değerlerimize  sahip çıkabiliyoruz ki , köylerimize sahip çıkalım . Oysa gidin görün dünya ülkelerinin köylerini , insanlarını . Nasıl değerlerine sıkı sıkı sarıldıklarını . Trafiğin ,selamsızlığın,asılmış suratların , mutsuz ifadesizliklerin , saygısızlığın , duygusuzluğun ,diz boyu olduğu şehir yaşantısına dönüyoruz yeniden .Binalar göğe değecek kadar büyüyorken akıllar ve kalpler küçülüyor . Toprakta  nefessiz kalıyor tıpkı ben gibi . Modern yaşam denilen hayata uyum sağlayabilmek adına insanların birbiri ile yarıştığı bu şehirlerde birbirlerinin mutsuzluklarından beslenen insanlarla dolu . Bu hayatta ne kadar zamanımızın olduğunu bile bilmediğimiz anlarımızı tüketiyoruz. Ben yönümü uzaklara , köylere çeviriyorken ne garip ki köylerde ki insanlarda geçim zorluğu çaresizliğinden köylerini terkederek aramıza katılıyorlar . Ne tuhaf değil mi ? Bu ülke de boş , terkedilmiş onlarca köyün olduğunu biliyormuydunuz ?Elbette biliyorsunuz . Benim gibi sizlerinde   içleri acıyan,  aynı duygularda olduğumuz arkadaşlarımız var.

 

img_3316

Uzaklardaki o köylere bakıyor gözlerim .

Hayallerime…

Bir rüzgar esiyor ve üşümeye başlıyorum. Saçlarım yüzümü kapatıyor elimle açmaya çalışıyorum ama duruyorum sonra. Hayallerim rüzgarın elleriyle dokunuyor saçlarıma. Deniz kenarında bir sahil köyünde buluyorum kendimi. Kapatıp aslımı tüm gerçeklere , suretime  hayallerime açıyorum ruhumu. Isınıyorum bir nebze de olsa.İşte o an sessizliğimi dinliyorum hayallerimi  fısıldayan. Kendini tekrar eden bu sese aşinayım sürekli.Tüm dünyayı susturmak istiyorum  ben konuşayım istiyorum . Fikrimde  bile olsa yetecek bana.En küçük bir düş , en küçük bir an, bir ses,ufacık bir ev bile avutabiliyor böyle anlarda.

Tanımlayamadım…

İçimdeki heyecan ve korkuyu. Yarım kalmışlıkların verdiği huzursuzluk mu yoksa ?

Öğrendim…

Bu diyarlara ait olmadığımı. Savaşmayı ,rekabet etmeyi , başkalarının mutsuzluğundan beslenenlerle aynı havayı teneffüs etmek istemediğimi.

Neler öğretiyor bu hayat insana. Bazen içimde öyle çok oluyorum ki ne aklıma ne içime sığabiliyorum.

Daha söylenmemiş sözler , yaşanmamışlıklar var . Ertelenmişler o kadar çok ki.

Susuyorum…

Şimdilik…

img_2173

img_2387

Zaman sarıyor tüm acıları biliyorum. Kederleri , göz yaşlarını , kanayan yaraları.Sadece ince ince sızlıyor işte. Ölümler etrafımızı sarmışken , bombaların patlaması bile kanıksanmışken , anne ve babaların feryatları kulağımı tırmalıyorken hala ama hala umut ediyorum geleceğe ve hayallerime.Bu hayat sonunu böyle yazmamalı .Durduralım bu düzeni bu şehrin sokaklarında kanlarla ve kederlerle boğulmadan.Kitap cümlelerinde yaşamak istemiyorum bu hayatı. Kişisel gelişimimi uzmanların para ile sattığı saatlerde  geçirerek değil de yaşayarak , hissederek tamamlamak istiyorum. Bu bir delilik hali belki . Belki de bitmek bilmeyen  düşüncelerime engel olamama hali . Zaten oldum olası birşeylerin bitme hissi rahatsız etmiştir beni .Yaşamak istemediğimden olabilir mi bitmişlik sendromunu , tükenmişlik sendromunu. Bende ki olsa olsa hayallerin bitmiş olma sendromu olurdu .

Biliyorum…

Neyse ki tüm kötülüklere inat hala sıkı sıkı sarılmam gerektiğini biliyorum hayallerime ,umutlarıma .

Şimdilik …

Hoşçakalın !

Ateşle Oynama!

17 Pazar Tem 2016

Posted by patliycan in Yaşama dair

≈ 5 Yorum

Etiketler

Ateşle oynama, bizi sevgi kurtaracak, Endişe, Kabus, Nefret, Oyun, Savaş

IMG_4192

Güneşli bir gün ,sahile indim…

Denize baktığımda tek hissettiğim şey dünyadaki sularla yeryüzünü yıkama isteğim.Yeryüzünü pisliklerden pırıl pırıl olacak kadar arındırmak ve temizlemek.

İnsanım…

Kadınım…

Anneyim…

ve daha bir çok şey.

Zannetmeyin ki temizleme isteğim kadın olmamdan kaynaklanıyor burada ki tek duygu insan olma isteğim .Bu satırlarda hepsiyim ama şu an anne olmamın verdiği iç güdülerimle yazıyorum .Çünkü endişeliyim ,korkuyorum .Dünyada dökülen kanların ,canların sahibi ve onları dünyaya getiren ,hiç bir hesabı olmayan anneler var . Endişeli bir şekilde etrafımdaki masum canlıların denizin,toprağın,taşın,kuşların,çiçeklerin,böceklerin mesajlarını hissetmeye çalışıyorum. Başımı kaldırdığımda berrak ve mavi bir gökyüzü var. Gökyüzü berrak olmasına berrak ta içim şu an ne kadar karanlık bilseniz .Tatil olduğu için dolu olan sahil kahveleri boş ve ıssız . Olan bir kaç insanında benim kadar karanlık hislerde olduğunu biliyorum. İnsanlar ağır ve yorgun adımlarla yürüyorlar. Baş örtülü kızlarımız ağırbaşlılıklarını ani kıkırdamaları ile kendileri bozuyorlar farkında olmadan.O esnada ,bana esmeyi anlat ,esip geçmeyi anlat mısraları yerleşiyor beynime .Ülkemizde olan olayların ne ılık olduğunu söyleyebilirim ne de geçeceğini. Güneşin batması ile birlikte evlerimize dağılacağız ve endişelerimizle baş başa kalacağız.Tuhaf olan ise artık endişemi hep yanımda taşıyor olmam.Kısacık mutluluklarla ayakta kalmaya direnirken ülkem hiç bitmeyecek olan karanlık bir kaosun içine nasıl da çekilmiş durumda. 

Korkuyorum!

Bu durumu kanıksayacak ve hayat tarzımız olacak diye. Mutluluğun ve huzurun kenarına bile yaklaşamayacak olmamızdan . Fikir ayrılıklarına,inanç farklılıklarına rağmen huzurun yanına birlikte yaklaşacağımıza dair bir umut taşıyormuşum meğer ta ki  ne olduğunu bilmediğimiz adını bile koyamadığımız 15 Temmuz’a kadar .Uzun ve zor yollardan geçti tarihimiz . Yenilgiyi de tattık zaferi de…Bizi kan kırmızısı tek bayrağın altında toplayan zafere sahibiz.Barışın ,adaletin ,özgürlüğün ortaklaşa yaşanacağı bir menzilde  gelişmiş dünyanın saygı değer  bir üyesi olmak gibi ortak davamız olduğunu zannediyordum. Asıl ilginç olan ise birlik olduğumuzu zannetmemdi .Laik bir ülkenin bayrağı altında birlik ve beraberlik ile laik bir Türkiye olduğunu zannetmem.

Bir cehenneme düştük!

Nefret volkanları patladı ümitle baktığım  ülkemde.Her yanımız uçurumla çevrelendi batağa girdik.Güvenilir değerlerimiz kalmadı elimizde …Ülkeyi ayrılık kapladı ,bölünmüşlük ruhu hayatımızın üstüne çöktü. Şimdi kendi çocuklarımızı öldürüyoruz.Başlar kesiliyor… Bütün gücümüzü kötülüklere harcamaktan iyiliği yaşatacak gücümüz kalmadı . “Allahuekber” nidaları ile insan öldürmeye teşvik edecek nutuklar dinliyoruz . Biz ki düşmanla bile savaş esnasında azığını paylaşan bir millettik. Şimdi ne oldu da kendi mehmetçiğimizin kafasını keser hale geldik ?. Tüm bu olanların sorumluları kahramanlık nidaları çekerken ağlayan annelerin yüreğindeki sızısını kim dindirecek ?

Öldürüyorlar…

Daha da öldürmek istiyorlar…

Görmek istedikleri kan…

Gitmek istedikleri yol sanıyor musunuz ki Yaradan’a… Keşke öyle olsaydı Allah aşkını ,Allah korkusunu taşıyabilselerdi içlerinde . Cinayetlerini , yolsuzluklarını  kanla yıkamak istiyorlar .Kimsenin Allah aşkına yaptığı bir şey yok.Zalimliği , nefreti, kini,öfkeyi dindarlıkla eşdeğer göstermeye çalışan  insanlarla çevrildi etrafımız. Biliyor musunuz yaşadığım köyde caminin İmamı yok . Neden biliyor musunuz ?Kendilerine kalacak lojman temin edilmediği için . Her gün vatandaşlar okuyor sırası ile ezanı .Nerede kaldı Allah aşkına yapılan ibadet ?Menfaat dünyası ne zamandan beri demokrasi adı altında yönetiliyor?Kurtlar sofrasındaki biz kuzular ” Allahuekber” nidaları ile etrafa tükürüklerini püskürtürken ne kadar zavallı olduklarını , kurban olduklarını bile bilmiyorlar. İnancımızda Allah tekdir ve herşeyden üstündür manasına gelen bu kelimenin anlamını idrak edememişlerle yaşıyoruz .O’nun bize bahşetmiş olduğu canları biz hangi aşk ile alıyoruz ellerinden ?Kurtların kuzuları nasıl yediklerinden bi haber.Fikirden nefret eden bir toplum olarak nelerin doğru nelerin yanlış olduğuna nasıl kanaat getireceğiz? Bir fikrimiz ,kişiliğimiz,inancımız varmış gibi görünse de hala hiçbir şeyin farkında olmadığımızı görüyorum.Kendilerine benzemeyen hiç kimseye ekmek vermeyecekler bu topraklarda.Oysa her fikirden ,her inançtan insanın birlikte yaşadığı güvenli,zengin,dünyanın saygı ve hayranlıkla izlediği bir ülke olabilirdik.Temelleri vardı bu ülkenin. O temeller dedelerimizin ,çocuklarımızın kanı ile doldu taştı.Bu taşıdığımız bayrak kanlarıyla haketmişti bu saygınlığı. Tüm dünya liderlerinin hayran olduğu bir lidere sahip olmuştu bu ülke. Öyle bir lider ki  6 ay sonrasını bile göremeyen değil, neredeyse yüz yıl sonrasını gören ve olabilecekleri söyleyen nutuklar bırakmıştı Türk gençliğine.

Şimdi neredeyiz?

“Günaydın” kelimesini söylerken günün aydınlık olmadığını biliyor ve utanarak söylüyorum. Ne aydınlığı ne günü …İnanmadığım ve hissedemediğim dünyama ilk o kelime ile başlıyorum sevdiklerime söylerken. Ne yazık değil mi?Bir cennet olabilirdi topraklarımız.Hani hep deriz ya ülkemiz cennet diye , cenneti cehenneme çeviren günlerin kucağındayız da haberimiz yok.Daha önce yazılarımı okuyan arkadaşlarım tanırlar beni . Tüm olumsuzluklara rağmen tarafsız bir şekilde ayrıştırıcı değil birleştirici olmaya çabalarım her zaman . Bu defa öyle değil …

Hep derim ki ;bu dünyayı sevgi kurtaracak!

Yüreklerimiz aşk ile ölsün nefret ile değil.Anlamsız bu savaşlar ve savaşlardan daha güçlüdür Aşk. Bitsin bu kavgalar , bitsin bu savaşlar . Bizi Aşk kurtaracak…

Yüreklerimiz bin defa aşk ile ölsün , bin defa aşk ile doğsun yeniden …

Çocuklarımızın silah değil ,çiçek tutması umudu ile …

Huzuru ,sevgiyi ,aşkı bulmamız ve yaşamamız umudu ile …

 

 

Kaçıncı paralelindeyim hayatın ?

05 Pazar Haz 2016

Posted by patliycan in Yaşama dair

≈ 10 Yorum

Etiketler

Anlık duygular, Gecenin bir vakti, Hayata dair, Kalem kokusunu özlüyorum, Olmadık anlar, patliycannn, Yersiz hissedişler

IMG_4199

Mürekkebin artık parmaklarımıza bulaşmadığı zamanlardayız. Aklıma geldiğinde hiç tereddüt etmeden elime aldığım kalemi oysa şimdi ne çok özlüyorum.Hiç almıyor değilim ancak eski günleri anımsadığımda parmaklarım kalemine ne kadar vefasız davrandığını hatırlıyor her defasında. Sonra gözüm saate takılıyor . Bu saatlerde kendime dair birşeyler yazmak istiyorum . Ne gündelik işlerim, ne hissettiklerim ne geçmişim pek bir şey gelmiyor aklıma.  Biraz buruk oluyor kalbim kimi zaman . Hüzünle işlenmiş ruhumdan olsa gerek  öyle ki hayatı yokluyorum ellerimle yerinde mi diye . Uzun zaman oldu sayfama birşeyler yazmayalı sizlerle iki satır paylaşmayalı . Sonra bu duruma içlenip yine  açtım karşımdaki  sayfayı .Yazmadığım zamanlarda o süreleri hissiz geçirmediğimi bilin sadece . Oysa günlerdir üç beş kelime yazıyor , bırakıyor ve devamını getiremiyordum .

Dedim ki hadi Hilal !

Yüzüme gülümsememi ekleyerek başlıyorum her yeni haftaya ve yeni güne . Heyecanlar yüklüyorum ruhuma , bazen korkular ,bazen şaşkınlıklar ve tabiki mutluluklar . Bir tek öfke uğramasın istiyorum hayatıma . Bazen durgunluklarım ,sessizliklerim , yalnızlığım ve hayallerime sarılmış bir halde buluyorum kendimi . Akşam oluyor yaşanmış küçük mutluluklarım cebimde. Koltuğuma uzanıyorum aksiyonsuz bir film gibi .İşte o an içime oturmuş bir kadın hissediyorum. Alnı kırışmış ama hala hayata dair umutları var. Özlemleri var sevdiklerine , kavuşmak istedikleri .Hiç bir şeyi yargılamadan hayata bakmak için mücadele veren o kadın paslanmamak için çırpınıp duruyor . Ah Hilal! göster o kadına dolunayın ışığını diyorum kendime . Dolunay demişken Mevlana’nın aşk dolu ruhundan şu söz geliyor aklıma . ” Ayı dolunayken çardakta güzel gördün . Bir de onun son halindeki özlemine bak ” demiş . Sonra kapıyorum gözlerimi ayın ilk halini ve son halini hissedebilmek için . Ah Hilal! sanki bir sen kalmışsın gibi yakalandın ilk bakışmada . Biz konuşmayız pek bakışırız sadece . O yüzden hep derindir bakışmalarımız.  Ya gitmek , ya hasret ,ya özlem .Öyle boşum ki bu aralar sanırım dolarsam okyanus olacağım. Oysaki çok değil bir saat evvel gün batımında iki kadeh şarapta arkadaşlarla bilindik tatlarda bilindik hislerdeydim… Peki ne oldu ki kafanı daldırdın o boşluğun içine ? Yanıbaşımda duran bilgisayarıma takıldığında oldu herşey .Gökyüzüne baktım o an yıldızları görebilmek için ama ne yazık ki bu ülkede tıpkı güneş gibi yıldızlarda az gösteriyor yüzlerini. Uykum çalındı , aklımdan geçenleri birisi duysa ne der diye düşünürken şimdi sizlerin okuması için mahal yaratıyorum nedense .Hayatımın her anında akranlarıma göre hep daha olgun oldum ben . En yakın dostlarım benden yaşça büyük oldular çoğu zaman . Ne gariptir ki kendi içinde fırtınalar kopan ancak dışarıda sakin ve istikrarlı bir yaşam süren bir kadınım . Net bir insanım birde herşeyi olduğu gibi kabul etmeyi öğrenebilirsem hayat daha kolay olacak benim için .Keşke ile başlayan cümlelerim olmaması için  gayret gösteriyorum hayatımda . İçimden ne geçiyorsa elime , yüzüme ve dilime yansıyor.  Böyle anlarda kendimi izlemeyi çok istiyorum.

Peki …

Kaçıncı paralelindeyim hayatın ?

Ne kadar da zorlasam hafızamı hatırlayamadığım , unuttuğum duygular var. Peki sizin yok mu, ya sizde durumlar nedir ? İçinizdeki ile konuştuğunuz anlarınız olmuyormu ? Olmaz mı dediğinizi duyar gibiyim . O halde yadırgamazsınız bu hallerimi . Duygularımın  hafızam ile alakasını  anlayabildiğim an belki herşey çok daha kolay olacak benim için . Bu yüzden midir bilmem hiç uyum sağlayamadım hayatın normal akıp giden düzenine . Hep bir farklı algılamalar hep bir farklı hissedişler  içerisinde oldum .Kimi zaman bu durumdan rahatsızlık duyduğum anlar oldu kimi zaman mutlu ama şunu biliyorum normal olamama hallerinin yarattığı hassas ruh haliyle bir hayli  yorulduğumu . Ne öldürür ne güldürür benim mütevazi mutluluklarım, gül gibi geçinip gidiyorum işte :). Kabul gören bütün eylemlerin istem dışı elemanı olarak .Yol da benim yolcu da…Yolu yarılayan, günün sonunda huzurla alabora olan  bu kadın düşüncelerini saça saça  gecenin bu saatinde sizlerle. Melankoli hallerim yanaştı bu gece farketmeden . Eee ne diyelim Hoşgeldin demek varken .

Gecenin sahibine emanet olun huzurun kollarında…

Güneşli günler görmek istiyorum aslında…

26 Perşembe Kas 2015

Posted by patliycan in Yaşama dair

≈ Yorum bırakın

IMG_4161

Ne uzun ara verdim böyle … kızıyorum kendime oysa , sizlerle ilk paylaşmaya başladığım an hep hatırımda. Nasıl bir heyecan yaşamıştım .Sözlerim yanlış anlaşılmasın lütfen hala ilk gün ki kadar heyecan duyuyorum . Sadece yeni bir paylaşım yapmadığım zamanlarda  ihmal ettiğim fikri beni rahatsız ediyor . En verimli olduğum zamanlar sanırım ilkbahar dönemi. Şimdi  malum kış mevsimi ve  üzerimdeki etkisi   olumsuz . Kuzey de olmak ,  sıcak ülke insanı için biraz daha farklıdır . Alışmıyor musunuz? Elbette alışıyoruz  insanoğlu nelere alışmıyor ki. Ancak güneşe sırtını dönmek bir bahar insanı için o kadar kolay olmuyor :). Güneşe sırtımı çevirmek değil , güneşe dönmek  istiyorum oysa ki . Eğer bir ışığım oluyorsa ancak sizlerle paylaşabiliyorum. Işık değil karanlığım varsa yalnızlığımla paylaşıyorum . Neyseki güneş bugun biraz yüzünü gösterdi de bende sizleri bu satırlarıma ortak edebildim.

IMG_4126 

Bloğu oluştururken aklımda sadece yemek tarifleri paylaşma düşüncesi yoktu .Ne hissediyorsam , ne yaşıyorsam onları yazacaktım satırlarıma . Çok şey oldu bu sürede . Ülkece çok şeyler yaşadık hala da yaşamaktayız  . Acılar gördük , kayıplar verdik , bölündük ,siz , biz olduk .Gittiğimiz yemeklerde , dost sohbetlerinde , günün her saatinde politika konuşur hale geldik . Haber niteliği olmayan haberlerle karanlıklara itildik , dizilerle uyuşturulduk , evlilik programları ile doldu taştı . Bugün ne giysem telaşı sardı insanlarımızı . Tarafsız insanlarımızı göremez olduk . insanlar birbirlerine güvenini kaybetti , dostlar birbirlerini bıçakladılar arkalarından . Komşusu aç iken uyuyamayanlar  gitti , bayramlarda nereye kaçacağını planlayanlar  yerini aldı . İnsan olduğumuzu unutur hale geldik .  Liste böyle uzar gider çok şey var daha çok şey … bizler sadece kültürümüzü , ananelerimizi , geleneklerimizi kaybetmedik … insanlığımızı da kaybettik aslında .Biz kalabalık bayram sofralarının  , sofralarını herkesle paylaşanların , başkasının derdini dert edinen jenerasyonun çocuklarıyız. Böyle öğrendik biz … şimdi anlıyor musunuz beni  neden duygularımla hareket ediyorum ? Duygularımı kaybetmemek için , tüm bu yaşanılanları benimsememek için , yadırgamamak için devam ediyorum yoluma .Nedensiz paylaşmak ,anlamak,güzel bakmak , zorlukları paylaşmak ,iyilik  yapmak , haksızı dinlemek  istiyorum . Var olmak , sağlık ve huzurla nefes almak istiyorum . Güneşli günler görmek istiyorum aslında …Ruhunuzda ki sevgi ve huzurun sizlere rehber olması dileği ile …

Çocukluğunu kaybetmekten korkan ben…:)

09 Cuma Oca 2015

Posted by patliycan in Kızım için tarifler, Yaşama dair

≈ 8 Yorum

Etiketler

kızım için tarifler, patliycan, patliycannn

IMG_4825

Yeni bir yıla daha kucak açtık hepimiz . Yeni umutlarla , yeni heyecanlara…Sağlıklı , huzurlu ve sevgi dolu bir yıl geçmesi hepimizin temennisi. Umarim hepimiz için gönlümüzce bir yıl olur . Bu yıl odaklanmam gereken 3 isteğim var. 

Birincisi ; sevdiklerim ile beraber daha fazla vakit geçirebilmek.

Ikincisi ; Cocuk yanımı bırakmamak için çaba sarfetmek.

Üçüncüsü ise  Siyah ve beyaz , evet ve hayır dışındaki yanıtları aramak…

Çocuk yanımı coşturacak ilk adımı bu fotoğraflar ile attım. Benim minik kuşum ile beraber Manu Chao “dan Clandestino dinleyip dans ettik :).Bu pozları verirken evdeki misafirlerimiz umurumuzda olmadı. Sanki kimse yokmuş gibi o ana konsantre olduk. Abim olmasaydı bu güzel fotoğraflara sahip olamazdık. O an yanımızda olduğu ve bu anları ölümsüzleştirdiği için çok teşekkür ediyorum kendisine .

http://po.st/ManuChaoYt

IMG_4839

Seni yitirirsem diye ödüm kopuyor

Yüreğim sızlıyor

Uykularım kaçıyor

Sıkılıyor canım

Sakın beni terk etme

Terk etme çocuk yanım

                                   Müjdat Gezen

 

IMG_5095

Hep biz çocuklarımızı şımartacak değiliz ya…birazda onlar bizi şımartmalı. Şükürler olsun ki beni arasıra şımartacak pırlanta gibi iki yavrum var. Anne olduğunuzda bunu daha iyi anlıyorsunuz :).
“Çocuk olmak ” fikrini seviyorum . Yaşımız ilerlesede çocuk yanımızın başucumuzda beklediğine inanıyorum.Çok sık olmasada içimdeki çocuk uyanıveriyor birden.Bu yanımdan kopmak istemiyorum hatta daha fazla benimle olsun istiyorum. En çokta çocuklarımla bir aradayken.Çocukluk duygularımızı bırakmamak ve onu terk etmemek için birşeyler yapmalıyız diye düşündüğüm anda ; Cocukluğunu özleyen ben hüzünlenirken buluyorum kendimi .Çocukluğun temelinde sevgi var. Seviliyorsanız ve bunu hissedebiliyorsanız şımarmayıda öğreniyorsunuz demektir. Bu yeni yılda çocuklarımla birlikte daha çok şımarmak ve şımartılmak istiyorum. Çocukça davranmak kimi zamanda çocuklar gibi hatalar yapmak istiyorum. Tüm bunları sağlamak için çıkarsız ilişkilerinizin olması gerekiyor. Sanırım çıkar olmayan ilişki anne ve çocuğu arasındaki ilişkidir diye düşünüyorum ve koşulsuz sevdiğim çocuklarım olduğu için Allah’a şükrediyorum.

IMG_5129Sizlerinde bildiği üzere bloğumda kızım için tarifler bulunmakta…Bu yazıyı kızıma ithaf ediyorum.

Önümüzde beraber paylaşacağımız  ve daha fazla birbirimize zaman ayırabilecegimiz uzun bir ömür diliyorum.” Little by Little” “ufak ufak ” geçtik bu yollardan. Seninle beraber büyüttüm kendimi. Hatalar yaptım belkide , sana veremediğim birşeyler eksik kaldımı bilmiyorum ama bunu hissettiğim anda telafi edebileceğimi biliyorum. Dilrubam , bu satırlar , bu fotoğraflar senin içindir. Aylar önce planladım bu anı , bu satırları. Üzerimizdeki solopetleri günlerce aradım , giyebileceğimiz anı beklerken heyecanlandım. Seninle beraber fotoğraf çekimleri için makyaj yaparken ne düşündüm biliyormusun ?

Seni ne kadar çok sevdiğimi… Seni seviyorum 

IMG_5052Mevlana Celaleddin-i Rumi‘nin güzel bir sözü var

“Vedalar; gözleri ile sevenler içindir. Çünkü gönülden sevenler hiç ayrılmazlar. “

IMG_4999Hayatındaki insanları gönül gözünle sev ki ,onlar senin sevgini yüreklerinde hissedebilsinler…

9 Ocak 2015

Dünya Kadın Hakları Günü…:(

05 Perşembe Ara 2013

Posted by patliycan in Yaşama dair

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Dünya Kadın Hakları Günü

1

Not: Karikatür resmi alıntı olup , karikatürist  Harun Yavruoğlu’na aittir.

Ben bugün ne hissediyorum bilmenizi istedim. ” Dünya Kadın Hakları Günü ” diye bir günün olmasından mutluluk mu duymalıyım yoksa utanç mı karar veremedim. Bugün her yerde kadın hakları ile ilgili bir dolu makaleler  yazıldı çizildi .Bir çoğunu okudum ve kendi kendime dedimki senin de bugüne bir mesajın olmalı. Çok değil bir iki satır 🙂 yazarak daha doğrusu sitem ederek  affınıza sığınıyorum. Aşağıdaki tespitleri vikipediden alıntı yapılmıştır sizlerinde okumasını istedim. Tüm bu yazılanları bir çoğumuz zaten biliyoruz ama benim mesajım amacına ulaşsın istedim. Bunca olumsuzlukları okuduktan sonra ; böyle senede bir gün kadın hakları diye evrensel birgün ilan edilip, haklarımızı bir türlü evrenselleştirememizin üzüntüsünü paylaşmak istedim. Her daim incitilen, taciz edilen, tecavüze uğrayan, şiddet görmekten kemikleri kırılan , hayatlarını kaybeden, kadınlar, kadınlarımız, annelerimiz, kardeşlerimiz, komşularımız, teyzelerimiz…Sahip olamadığımız haklarımızın mı gününü kutluyoruz?

DUNYA KADINININ DURUMU ILE ILGILI OLGULAR

  • Ocak 2009 itibariyle Dünya nüfusu yaklaşık 6.8 milyar. Bunun yüzde 49.7’si kadın. Yani kadın nüfusu 3 milyardan fazla.
  • Dünyadaki yaşlıların çoğunu kadınlar oluşturuyor.
  • Kadın cinayet kurbanlarının yüzde 70’i eşleri ya da sevgilileri tarafından öldürülüyor.
  • Dünyada her 3 kadından 1’i hayatının bir döneminde şiddete maruz kalıyor.
  • Her 5 kadından 1’i hayatının bir döneminde tecavüz veya tecavüz girişimi kurbanı oluyor.
  • ABD’de her 90 saniyede 1 kadın tecavüze uğrarken, Irak’ta nisan 2003’ten bu yana savaş sırasında ve sonrasında, en az 400 kadının tecavüze uğradığı İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün raporlarında yer alıyor.
  • Dünyada, ağırlıklı olarak Afrika kıtasında 135 milyondan fazla kadın sünnet  ediliyor.
  • 280 milyonluk Arap dünyasında her 2 kadından 1’i okuma yazma bilmiyor.
  • Suudi Arabistan’da kadının oy hakkı 2011 yılında verildi, araba kullanması yasak.
  • Dünyada 54 ülkede kadınlara yönelik ayrımcı yasalar bulunurken, ‘namus savunması’ Peru, Bangladeş, Arjantin, Ekvator, Mısır, Guatemala, İran, İsrail, Ürdün, Suriye, Lübnan ve Venezuella’nın ceza yasalarında yer alıyor.
  • İran’da çok istisnai durumlar haricinde kadının boşanma hakkı yok.
  • Tüm dünyada sağlık çalışanlarının yüzde 75’i kadın.
  • Siyasette ve iş dünyasında da kadınların oranı gelişmiş ülkelerde bile epey düşük.
  • Gelişmekte olan ülkelerdeki kadınlar günde ortalama 20 litre suyu 6 km taşıyorlar.
  • Afrika’daki hamile kadınların ölüm riski, Batı Avrupa’dakilerden 180 kat daha fazla.
  • 1.2 milyar yoksulun %70’ini kadınlar oluşturuyor.
  • Mültecilerin %80’ini kadınlar oluşturuyor.
  • Dünya’daki arazilerin sadece %1’i kadınlara ait.
  • Okuma-yazma bilmeyen ve eğitim hakkından mahrum 1 milyardan fazla yetişkinin 2/3’ü kadın.
  • İnternet kullanıcılarının %42’si kadın.
  • OECD ülkelerindeki bilimsel ve teknik alanlardaki üniversite mezunlarının %30’u kadın.
  • ABD’deki mucitlerin %10’u kadın.
  • Dünyadaki mal varlıklarının 14 trilyon dolarlık kısmı kadınlara ait.
  • Sadece Japonya ve Peru’da iş kuran kadın sayısı erkeklerden fazla.
  • Haber veya röportajlara konu olanların %21’i kadın.
  • Gazetecilerin 1/3’ü kadın olmasına rağmen, bölüm şefi, editör ya da patronların sadece %1’i kadın.
  • Avrupa Birliği’ndeki cinsiyetler arası en yüksek gelir adaletsizliği yaklaşık %25 farkla, Kıbrıs, Estonya ve Slovakya’da görülüyor.
  • Yeni üniversiteyi bitirmiş kadınlar, erkeklerden %20 daha az para kazanıyor. Bu fark 10 yıl içerisinde %31’e yükseliyor.
  • 1945 ila 1995 yılları arasında Dünya’daki kadın milletvekili sayısı 4 kat arttı. Bazı ülkelerde meclisteki kadın milletvekili sayısını artırmak için kadınlara pozitif ayrımcılık uygulanıyor.

Bir başka makale 😦

Dünyada yaşayan 603 milyon kadının ülkelerinde kadına tecavüz ve ona yönelik şiddet suç değil.  Belki, kastedilen çok geri kalmış ülkelerdir diye düşünülebilir ama, gelişmiş ülkelerdeki rakamlar da ürkütücü. Kadına yönelik şiddetin dünyadaki en yaygın şekli, aile-içi şiddet ve cinsel istismar. Hamilelik döneminde uygulanan şiddet, töre cinayetleri ve kadın intiharlarının tümü ölümle sonuçlanıyor.

Dünya üzerinde yaşayan kadınların %70 şi (her 10 kadından 6 sı) fiziksel ve cinsel şiddetle ömürlerinde en az bir kez karşılaşmışlar. 15-44 yaş aralığındaki kadınların tecavüz ve aile-içi şiddet görme riski, kanser, trafik kazaları ve diğer tehlikeli hastalıklarla karşılaşma riskinden daha fazla.
Kadına yönelik şiddet için bir savaş silahı olarak da kullanılıyor. Hatırlayalım: Rwanda’da 1994 soykırımında 500 kadına tecavüz edildikten sonra öldürülmüştü. Dünyada 140 milyon kadın ve kız jenital mutasyona uğratılmış. Her yıl 5000 kadın “töre cinayetine” kurban gidiyor. Kadınlara ve kızlara yönelik şiddet, sadece bir insan hakları suçu değil. Verimliliğe, ekonomik gelişmeye de sekte vurur. Gelişmiş ülke ABD’de kadınlara yönelik şiddet sonucu harcanan tedavi masrafları yılda 5.8 milyar dolar; Kanada’da 1.16 milyar dolar, Avusturalya’da ise çok daha fazla 11.38 milyar dolar.
Avukat Şükran Eroğlu’nun ülkemiz için verdiği rakamlar oldukça ilginç. Hastanelerde yapılan istatistiklere göre vücutta meydana gelen kırık olayı erkekler için %9-20 arası değişirken, kadınlar için bu oran %30-50 arası oluyor. Her nasılsa, kadınların vücutlarında oluşan kırık, erkeklerde oluşan kırık olayından iki mislinden de fazla.
Türkiye genelinde bulunan taşınmazların %92 si erkeklerin üzerine kayıtlı. Kadınlar bir türlü malk mülk sahibi olamıyor yani….
Avukat Belkıs Baysal ise, 1949 da Türkiye olarak imzaladığımız Avrupa Birliği sözleşmesi üzerinde durdu. Baysal, Avrupa’da bugün geçerli olan bütün sözleşmelerden doğan hakların bizim de hakkımız olduğunu ancak bundan haberimiz olmadığını belirtti.
Avukat Baysal: “Bizler adına yapılan hiçbir antlaşmayı bilmiyoruz. 1949’dan beri alınan kararların hiçbiri Türkçeye çevrilmedi. Halbuki biz, 1949 da Strazburg’da oluşturulan Avrupa Konseyi’nin 10 kurucusundan biriyiz. Aradan geçen bu kadar yılda, bizim adımıza imzalanan antlaşma ve sözleşmelerin hiçbirinden haberdar değiliz. Bu metinlerin hiçbiri Türkçeye çevrilmedi” dedi.
Belkıs Hanım konuştuktan sonra, uzun süre düşündüm. Gerçekten de bizim adımıza Avrupa Devletleriyle imza atılan onca haktan, bilgiden yoksunuz. Bilmediğimiz için sorgulama şansımız da yok.

Hanımlar böyle bir günde size hıç güzel bir tablo çıkaramadım üzgünüm ancak , Tüm kadınlar çicektir diyerek  sözümü;

Haklarımızı bilelim , öğrenelim ve araştıralım ki en azından kazanılmış haklarımiz ile hayata tutunabilelim, diyerek satırlarımı noktalamak istiyorum.

Sevgili Hanımlar mutlu yarınlara…Sevgiyle kalın.

 

Bisiklet…keyifli anlar

23 Çarşamba Eki 2013

Posted by patliycan in Yaşama dair

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Amsterdam, Bisiklet, Bisiklet Keyfi

IMG_2042

Fotoğrafta görmüş olduğunuz bisikleti görünce bir iki satır bir şeyler yazma isteği uyandı bende 🙂 .Küçüklüğümüzde bir çoğumuzun bisikleti olmuştur .Belki de ilk hayallerimizdi, ilk sahip olmak istediğimiz şey. Hepimizin bir bisiklet hikayesi vardır. Ne renk ve kimin aldığına dair. Bisiklet üzerinde çekilmiş resimleri anlatmıyorum bile. Yaşadığım ülkede bisiklet üzerine tarih yazılmıştır. Müzesinden ,çeşitliliğine  rengarenk ,kafanızı çevirdiğiniz her tarafta, her adımda karşılaşırsınız. Hollanda bisiklet dostu bir ülkedir.  Bisiklet yolları ve bisiklet park alanlarıyla “bisiklet kültürünün geliştiği bir ülke. Bu yaygın ve keyifli kültür ,milyonlarca bisiklet  ile ,yüzyıllar boyunca tüm ülkeyi sarmıştır.

Gezintiye çıkmış bir insanın  ruhsal durumu, rahatlamış, günün streslerinden uzaklaşmış en keyifli anları ile gezdiği yerleri keşfetmeye çalışan bir hal alır. Birde bu gezintiyi Bisiklet ile yaptığımızda bu keyif bambaşka olur. Ben  bisiklete binerken zamandan kaçtığıma inanıyorum nedense ;hala çocukluk günlerimdeymişçesine…  nostaljiyle tekrar çocukluğuma dönmek ve  o yolculuğu yeniden yaşamak isteği ile. Bu ülkede bisiklet sürerken  ayrıntıların, etraftaki güzelliklerin ve masal şehri olan Amsterdam’ın keyfine varıyor insan,   gezdiğim yerlerin ruhuna dokunmaya çalışıyorum sanki . ..Amsterdam’da eğer hava keyifli ise hafta sonunu değerlendirmek için ve  tüm güzelliklerin tadına varabilmek için bisikletin üzerinden inmek istemeyebilirsiniz :). Bir gün umarım sizlerde Amsterdam’da bisiklet sürmenin keyfini çıkartabilirsiniz.

Sevdikleriniz ile beraber keyifli bir hafta sonu geçirmeniz dileği ile…

Enter your email address to follow this blog and receive notifications of new posts by email.

Son Yazılar

  • Lübbey’in sesi
  • Acısıyla , tatlısıyla …bir küçük güğümle çıktım yola.
  • Enginar pestolu kabak
  • Vişneli deniz börülcesi
  • Ateşle Oynama!

Kategoriler

  • Atıştırmalık birşeyler
  • Çorbalar
  • Balıklar
  • Et Yemekleri
  • Fırın yemekleri
  • Geleneksel
  • Hamur Isleri
  • Köfteler
  • Kekler ve Kurabiyeler
  • Keyif Notları
  • Kızım için tarifler
  • Mezeler
  • Patlıcanlı Tarifler
  • Pilavlar
  • Reçeller
  • Salatalar
  • Sebzeler
  • Soslar
  • Tatlılar
  • Tüyolar
  • Tencere Yemekleri
  • Uncategorized
  • Yaşama dair
  • Zeytinyaglilar

Arşivler

  • Ocak 2018
  • Aralık 2016
  • Ağustos 2016
  • Temmuz 2016
  • Haziran 2016
  • Ocak 2016
  • Kasım 2015
  • Ekim 2015
  • Eylül 2015
  • Temmuz 2015
  • Haziran 2015
  • Mayıs 2015
  • Nisan 2015
  • Mart 2015
  • Şubat 2015
  • Ocak 2015
  • Aralık 2014
  • Kasım 2014
  • Ekim 2014
  • Eylül 2014
  • Ağustos 2014
  • Haziran 2014
  • Nisan 2014
  • Ocak 2014
  • Aralık 2013
  • Kasım 2013
  • Ekim 2013
  • Eylül 2013
  • Ağustos 2013
  • Nisan 2013
Bumerang - Yazarkafe

WordPress.com'da Blog Oluşturun.

Vazgeç

 
Yorumlar Yükleniyor...
Yorum
    ×